-
-
Kabrin suâl melekleri var, Münker ve Nekir Hazretleri
geldiler. Kâfirlere, âsilere gayet korkunç şiddetli
sûrette gelirler. Îmân ehline, müslümanlara güzel
sûrette gelirler. Rabbın kim, Kitabın hangi kitap,
Peygamberin kim, Dinin hangi din, Kıblen neresi?
diye sordular.
-
-
Allah yardım etti.
Dünyâda îmân ve ikrâr ettiğimiz için,
inandığımız için Allah da orada yardım eder, Peygamber, pîrler şefâat eder. Cevap verebildik: Rabbimiz
Allah, Rabbim Allah, Kitâbım Kur’ân-ı Azîmuşşan, Dînim
Dîn-i İslam, Peygamberim Âhir Zaman Peygamberi Hazret-i
Muhammed Aleyhisselâm, kıblem de Kâbe, Beytullah,
diye cevap verdik.
-
-
Zamanla çürüdük, toprak olduk. İnsanın vücûdu, cesedi
çürür, toprak olur. Rûh ölmez, insanın rûhu kendine
benzer, bâkidir, ölmez. O
rûh ya kabirde cennet bahçelerinde olur, ya cehennem
derelerinde bir derede olur.
-
-
Yârın, kıyâmet olduğunda, Cenab-ı Allah, rûhlarımızı
tekrar, cesedimizi yaratıp, iâde edecek, mahşer yerine
toplayacak, hesap kitap yapılacak, dünyadaki iyi kötü
amellerimiz tartılacak, hesap yapılacak, günâhı çok
olan, cehenneme, günâhı az olan Allah’ın rahmeti ile
cennete gidecek diye böyle er geç başımıza gelecek ahvâli şöyle bir hatırdan geçirip, düşünmek.
-
-
Çünkü Hazret-i Âdem'den bu ana, ne enbiyâ ne de evliyâ,
ne kumandan, ne pâdişah, ne asker, ne kadın, ne erkek,
hiç kalan yok. Hepsi vakti geldi mi birer birer ölüp
gidiyor. Biz de aynı vaziyet, er geç başımıza gelecek.
-
-
Bu tefekkür-i mevti yaptıktan sonra, işte şeyhimiz Hayri
Baba, karşımızda böyle duruyor. O'nun kalbine, Allah'dan
Celle Celâluhu, Rasûlullah Efendimiz'den, İmâm Alî, Şâh Abdülkâdir Geylâni ve mürşîdlerden, su borularının,
birbirine eklenip de geldiği gibi barajdan, elektrik
fabrikasından elektrik cereyânı geldiği gibi, silsile
ile şeyhimizin kalbine, Rasûlullah Efendimiz'den feyz
geliyor. O’nun kalbi de dolmuş, baraj olmuş. O’nun
kalbinden, bizim kalbimize, feyz-i İlahi, Nûr-ı
Muhammedî akıp geliyor diye sol taraf kalbini, şeyhinin
kalbi altına tutup, teveccüh ve mülahâza ve rabıta
yapacaksınız.
-
-
Üç beş dakîka böyle şeyhini hatırlayıp, kalbini onun
kalbinin altına tutup, güya bir kovayı, bir kabı, bir
çeşmenin altına tutmuşsun açmışsın da aksın dolsun diye
beklediğin gibi, kalb kovanı şeyhinin kalbi altına
tutup, feyz-i İlâhînin gelmesini bekleyip, muntazır
vaziyette. Zikirsiz yâni, böyle hatırlayıp duracaksınız.
-
-
Beş dakîka, on dakîka böyle teveccüh ettikten sonra,
bunu bozmaksızın, işte Huzûrullahda duruyoruz. Şeyhim
karşımda, Huzurullahtayım. Allah var ve bir. Zamandan,
mekândan, cihetten, cisimden münezzeh. Hiçbir şeye
benzemez, hiçbir şey o'na benzemez. Ben o'nu
göremiyorum, biz o'nu göremiyoruz amma, o bizi görüyor,
her hâlimize vâkıf, kalbimizden geçenlere, gizlide, âşikârede, karanlıkta, nerede olursan ol, Allah görüyor
bizi, Allah görüyor. İşte ben de Huzûrullahda duruyorum.
Cenâb-ı Hak görüyor. Benim okumamı işitiyor, seyrediyor,
bakıyor diye huzûr-ı kalb ile bu dersleri okuyacaksınız.
-
-
Şimdi gözlerinizi yumun, kalblerinize bakın, gözlerinizi
yumun, sol taraf kalblerinize bakın!